19 Mayıs 2016 Perşembe
Terk...
Uzun zamandır yazmaya ara verdiğimi fark ettim. Günlük telaşlar, koşuşturmacalar, modern zamanın insanı robotlaştıran rutin düzeni derken bir türlü kafamı toplayıp da yazı kaleme alamadım blogumda. Herşeyin bir zamanı var derler. Bilmem, yazılmak için doğru zamanı bekliyorlardır belki de.
Aslında anlatmak istediğim kentler, insanlar, kültürler var ama bugün şapkam yeni bir kenti sizlere anlatmak değil, kentten kaçıp gitmek istiyor. 'Şapkam Nereye Ben Oraya' koydum ben bu blogun adını ve evet öyle de, o nereye giderse ben de onu takip etmek üzere çıktım bu yola ve takip edeceğim de. Uzun zamandır aklımı kurcalayan ve yapmayı hep hayal ettiğim o şeyi 'modern yaşam' diye tabir edilen insanı robota çeviren, yatıp kalkma saatlerimize kadar hükmeden bu sistemden artık çıkıp gideceğim.
Bu fikrimi gerçekleştirmek için 50 yaşımı falan da beklemeye niyetim yok. Şu an 24 yaşındayım ve acayip kararlıyım. En güzel zamanlarımı bu kokuşmuş şehirde daha fazla heba edemeyeceğimin farkına vardım derinden.
Daha sakin, daha nezih, daha duyarlı, daha oksijenli, içtenlikli insanları olan, şarıl şarıl suları akan, bir yerden bir yere ulaşmak için onlarca araç değiştirmeye ihtiyacımın olmadığı, bitkilerin olduğu, yaşam enerjimi çekip alan yüksek binalardan, gökdelenlerden uzakta, gökyüzünü alabildiğine görebildiğim, masmavi, uçsuz bucaksız bir yerde yaşamalıyım. Akıl sağlığım için ve daha iyi şeyler kazandırabilmek için bu evrene evet, bu boğucu düzenden çıkıp gitmeliyim.
Parası, egosu, sahtelikleri, grilikleri şehrin olsun. O bozulmayan köy kokan Anadolu'ya kurban olayım ben.
Bu karara nasıl mı vardım? Aslında uzun zamandır aklımda olan bir fikirdi bu sadece yeşermeye ihtiyacı vardı. İnsanın hayatındaki köklü değişimler aniden, bir anda geliveriyor. Bu anlık bir aydınlanma gibi bir şey. Ya da sanırım bu benim için geçerli bir durum. İçimde filizlenen düşüncelerin yüzeye çıkması için ani silkelenmeler yaşamalıyım. Tabi yaşamın akışı da etkiliyor bu fikri.
Geçtiğimiz gün işten çıkmış Kabataş İskelesi'nde vapur bekliyordum. İnsanlar koşuşturuyor, bir telaş bir telaş... Vapuru kaçıranlar feryat figan... Halbuki 10 dk sonra bir vapur daha var. Ben de oturdum izledim bu deli dana gibi bir o yana bir bu yana koşuşturan, sürekli bir yetişme ve geç kalma telaşı içinde olan insanları. Sonra düşündüm 'Ben bu sürünün neresindeyim? Ben de onların bir parçası değil miyim? Ne yapıyorum kendim için, memnun muyum bu düzenden?' Önümden telaşlı kalabalıklar akıp giderken koca bir 'hayır' dedi iç sesim. 'Hayır!' E ne duruyorsun öyleyse artık risk alma zamanı gelmedi mi?
Göç, iliklerine işleyince insanın sanırım sabit kalamıyor, hele de böyle bir düzende.
O zaman yeniden söylemeli:
'Kalktı göç eyledi Avşar elleri.'
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)